Kullanıcı: freeman
freeman
06.05.2017 13:20 ~ 17.06.2017 21:36
26 Nisan 1986 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (*: SSCB) topraklarında, bugünkü Ukrayna sınırları içinde bulunan Pripyat isimli bölgede kurulu, o sırada çalışmakta olan bir nükleer santralin 4 numaralı reaktörünün patlamasıyla nükleer çekirdekleri koruyan zırh ve betonlar hasar görmüş, bunun sonucunda radyoaktif çekirdekler çevreyle direkt temasa geçerek nükleer serpintiye, büyük bir çevre felaketine ve insanlık dramına sebep olmuştur.

Olayı birebir yaşayanlardan ve dolaylı olarak etkilenen kişilerin yaşadıklarıyla desteklenen onlarca belgesel çekilmiştir. Bu felaketin üzerinden an itibariyle 31 yıl geçmiş durumda. Ancak hala Çernobil bir hayalet şehir gibi. İnsanların kasabaya 40 kilometreden fazla yaklaşmasına izin verilmiyor çünkü yüksek miktarda radyasyon 30 yıl sonra bile yayılmaya devam ediyor. Elde taşınan ve radyasyon seviyesini ölçmeye yarayan dijital ölçü aletleri çok düşük değerler gösteriyorken bir anda çıkıveren rüzgarlar nedeniyle ölçü aletleri radyasyondan çılgına dönebiliyorlar. Burada oldukça dengesiz, kaotik bir ortam var. Kasabada tam bir ölüm sessizliği hakim.

Facianın ilk birkaç günkü yıkıcı etkileri bir şekilde atlatıldıktan ve santral betonla kaplandıktan sonra küresel bir felaketin önüne geçilmişti geçilmesine ancak neredeyse dünyanın yarısı bu nükleer serpintiden payına düşeni almıştı. Olaydan yaklaşık 3 gün sonra, Norveç'te bulunan başka bir nükleer kuruluşun gündelik radyoaktivite ölçümlerindeki anormal artışın farkına varması sayesinde bütün dünya olayı duymuş oldu. Bu olay gerçekleşmeseydi, zaten kapalı bir kutu olan SSCB muhtemelen durumu daha uzun süreler boyunca gizleyecekti.

Bu felaketten bugüne kadar yaklaşık 6 milyon kişi direkt olarak etkilendiği için devlet yardımı alıyor. Buna bir de kayıt altına alınamamış dolaylı yoldan etkilenen insanları ekleyince elde edilen sayı felaketin boyutlarını, ve nükleerin nasıl bir anda koca gezegenin altını üstüne getirebileceğinin örneği aslında. Birleşmiş Milletler bünyesindeki bir komisyonun yaptığı araştırmaya göre Çernobil'den 30 yıldır yayılan radyasyon miktarı Hiroşima'ya atılan atom bombasından 200 kat daha fazla. Yine aynı araştırmaya göre daha bu hiç bir şey. Çünkü reaktör patladığı sırada içinde 250 ton uranyum ve 1 tona yakın da plütonyumdan oluşan nükleer yakıt bulunuyordu. Bütün bu yakıt aşırı yüksek sıcaklığı nedeniyle erimiş, reaktörün yanma odasını delmiş ve toprağa kadar inerek burada sertleşmiş durumda. Kazadan sonraki 15 gün boyunca canlarını ortaya koyarak çalışan 3000'e yakın kahraman işçi, asker ve itfaiyeci insan sayesinde santralin altına tüneller kazılmış, yakıtın altına kalın bir betondan duvar çekilmiştir. Daha sonra da santralin havaya uçan çatı kısmından reaktörün üzerine yine kalın bir beton dökülerek nükleer yakıt hapsedilmiştir. Bugüne kadar etkilerini hep birlikte gördüğümüz ve yaşadığımız o dramatik felakete buradaki yakıtın sadece yüzde 2'si sebep oldu. Tehlikenin yüzde 98'i hala mezarında yatıyor. Yapılan incelemeler ve raporlar gösterdi ki yakıtı hapseden beton tabutta her yıl daha da büyüyen çatlaklar meydana gelmeye başlamış ve içinde uyuyan devin yeniden açığa çıkma riski giderek artıyordu. Bu yüzden onlarca ülkenin destek olduğu bir girişimle santralin üzeri çelik kubbe ile kaplandı.

Üzerine beton dökmek veya beton duvarlar örmek ne zaman insanoğlunun çözüm yolu olmaktan çıkacak tahmin etmesi güç.

#nükleer #çevre #felaket #kirlilik #enerji